17 Ekim 2011 Pazartesi

Rüya!?.



 İstanbul gibi yabancıyım sana sokaklarında dolaşıp duruduğum, her yeni günde biraz daha değişmiş bulduğum.



          Değişiyor her şey, herkes aynı şeyden söz ediyor zaten, herkes dediğime bakma genellemeleri hiç sevmem bilirsin.



          Söylediklerime inat hala değişmeyen çok şey var lakin böylesi daha da işime geliyor aslında. Mesela değişmemekte kararlı, kokuna duyduğum özlem ya da tenine dokunmaya, tezat olacak ama onlar da siliniyor sanki yavaş yavaş, az zaman sonra hatırlanmayacak, farkına bile varamadan beynimde zora ki tuttuğum her şey belki de tamamen kaybolacak, zaten  istesem çoktan kapatırdım bu defteri ya, isteyerek  kısmet olmadı işte, yatağımdan eksik bir rüya ile kalktığım günden beri... 




          Çok rüya görüyorum yine bu aralar, güzel de oluyor aslında, bazen de seni görüyorum rüyalarım da, dün de gördüm bilmem ne kadar zamandan sonra. Senin aldığın mavi gömlek var üstümde, Piierre Loti her zamankinden daha güzel. Yaşadığın büyük aşkın ihtişamı var gözlerinde, her zaman ki gibi uzun uzun susuyoruz yine, başını öne eğiyorsun, bir hayal daha düşüyor yüzünden, ben hayali düşlüyorum sanki, sonra kırık düşlere uyanıyorum...



          Kafamda hep aynı soru dolaşıp duruyor; Hayatımdaki bazı insanlar öyle çok, bazı insanlar öyle az ki. Ama neden onlar azalırken ben küçülüyorum?.

         Belki de küçülen ben değilim, hayallerim, kim bilir?..

          Şimdi gitme vakti geldi. Senden, ondan, şundan, kimden olduğu hiç önemli değil aslında, uzak denilen yer neresi ise bir o kadar daha uzağa, ucuz bir şarap ve sahilde bir bank, belki de bir barda, başka bir kadında hemde senin konuna hiç benzemeyen farklı bir kokuyu içime çekerek uyanma ihtimalime gidiyorum...

         Gecenin sonunda gözlerimi kapatıp rüya görmek için tanrıya dua ederim belki, o zaman görebilirim diye tahmin ediyorum, gözlerimi kapamadan rüya görmekten iyidir bu...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder